Eylüle

EYLÜLE


Yazma isteğimin nüksettiği ruhum, bedenimden sürgün yedi. Ayrı ayrı hiçbir anlamı olmayan, onları anlamlı kılan şeyin birliktelikleri olduğundan habersiz olan ruhum ve bedenim sonsuz bir keder içerisindeler. Deli gibi hayıflanıyorlar bu yoğun, bataklık misali kederden. Fakat kurtulmaya ne mecalleri var ne de istekleri. Heves etmişler hakettikleri duygunun hakkını vermeye. Hem çok yaşlı, çok yorgun ; hem çok genç, çok toy. Böyle bir zıtlıklar hengamesinin içinde çırpındıkça batan benden iki şey. Getirin karşıma "En kötü karar, kararsızlıktan iyidir!" diyen adamı. Soracaklarım var.

Bu karar ölüm dahi olsa kararsızlıktan iyi midir ?

Ağlamak geliyor içimden, ruhumu çok yorgun hissediyorum. Tedavisi olduğunu sandığım şarkılar, türküler, şiirler, sevdiğimin teni, Ankara sokakları , babamın yüzü fayda etmiyor artık. Heybetli ağaçların hislerine yoldaşım ne zamandır. Dışları heybetli, sapasağlam ama içleri öyle mi ? Ağaç kurtlarının midelerine ziyafet olmuş ağacın canı. İçimi yiyen bir şeyler var dostlarım. Zamanın tik takları ile akran oluvermiş. İnsanların nasıl geçtiğini anlamadıkları zaman , bana geçmez... Halbuki bir Hindu geleneğine inanmıştım zamanında, hızlı nefes aldım; zaman hızlı geçmiyor, inanmayın dostlarım. İçime çektiğim sigara dumanı gibi her zerreme yorgunluk hissi veren bir sızı yayılıyor tüm bedenime. Bir türkülük canım kaldı dostlarım, yeltenmeyin bana. 

Ne hayran olduğum dağları, ne denizi, ne pürüzsüz ellerimi; hiçbirini özlemeyeceğim öldüğümde. Tenimi okşayan ılık eylül rüzgarı; gencim, toyum çok, yaşamaya mecalim bir sonraki eylül rüzgarına.

İşte bunu özleyeceğim.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tutuşturan

ÜTOPYA

GEMİ