Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Maltada Bir Baba

Resim
Benim yerime de bak gökyüzüne.Hatta bir parçasını dörde katla ceketinin en gizli cebine sakla. Şu her akşam korkunç bir sesle kapanan, büyük asma kilitleri gerdanına kolye niyetine asmış, bana zindanlığı ve tutsaklığı bir an bile unutturmayan, acımasızca işleyen bir saat gibi ağır,dayanılmaz geçen ve geçecek olan bilmem kaç saatimi, aylarımı, yıllarımı beynime çivi misali kazıyan o demir kapılardan gözün gibi sakla. O kapılardan kim ve ne geçerse bir süzgeç misali bize, kalanını verir. Bazen gözyaşını, bazen acıyan gözleri, bazen umutsuz sözleri.. Sen o kapılara kanma yavrum, sen bana umudu getir, sen bana; sana emanet ettiğim, reyhan kokulu gökyüzümden bir parça sakla da getir. Ama şu zindan giyimli, belinde demirden esaret sallanan, bir parça yaşam ile buluştuğumuz o anlarda, dakika sayan, duymaktan korktuğumuz "Görüş bitmiştir, vedalaşın!" cümlesini haykırıp onlarca yaşama, gözyaşına, en saf özlemlere, küçücük çocukların yüzüne duygusuzca bakan adamlardan da sakla. O...

GEMİ

Resim
Bir kedim var benim Elimde kalanları saymakta güçlük çekiyorum Fazla, az? Gökyüzüne bakmak aklıma gelmez, balkonumun altında ki, benimle ebediyyen küsen ağaca takılı kalırım. Denize bakmak aklıma gelmez. Son kez temizlendim. Yosunlu bir kayaya dalarım. Dün yapmam gereken hiçbir şeyin planı yok kafamda Yarınımı koca bir su birikintisine attım. Yanımdaki balıkçı oltasıyla tuttu. Senin sofrana geldi. Yarınımı afiyetle yedin. Kim suçlu? * https://youtu.be/bGDuIr2K4t0 *

ÜTOPYA

Resim
Konyak şişelerinde çiçek yetiştiriyorum. Ve her gözyaşını sayıyorum Sayısı kadar da kahroluyorum Üzülme Ben bu hisleri uzun zamandır biliyorum. Içindeki derin kuyuya balıklama atlamak istiyorum. Bu dünyanın öğrettiği ne varsa unut. Sana saatlerce uyuyabileceğin bir ütopya yaratıyorum. Sevmediğin ne kadar şehir varsa hepsini yakıyorum. Kalan şehir sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Tüm denizleri konyak şişemdeki çiçeğe döküyorum. Yaranı kapatmak için türküler söylüyorum. Daha fazla boş duvar. İlham perilerine her gün mesai yazıyorum Ne varsa yüreğini dört duvara çeviren Hepsini tutup asıyorum Önce kendimden başlıyorum. Konyak şişelerinde çiçek yetiştiriyorum. Sonra çiçekleri içiyorum. Farkediyorum Güzelliğinin alkol ile ilgisi yok.

..ışıkların bittiği yerde

Resim
Bu şehrin el değmemiş iki yeri var Yolu toprak,gidişi zahmetli... Hala ağaçlar var ve uzakta yanan ışıklar. Bu şehrin beni saklayan iki yeri var. Tüm korkmuşluklarım, utanmışlıklarım ve ürkekliğim... Bu iki yer beni tüm şehire karşı sarar sarmalar. Topraklı yol bana bir şeyler vaadeder. Tüm şehri tutar, çevirir; ayaklarımın altına serer! Kaçarak gittiğim şehirlerden kaçarak buraya getirir beni ayaklarım. Işıkların bittiği yerde deniz başlar. Orda olduğunu bildiğim...ve yalnızca bildiğim. Dokunamam, yasak! Karşı konulmaz varlığına Büyük bir acıyla Bakıyor olabildiğime şükür etmeliyim. Bu feci bir acı! Tüm cihana karşı haykırışım bu iki yerde beynim birkaç cümle kurabilmem için yalvarıyor! Bir cümle kurmalıyım ve bana olan sağırlığını kırmalıyım! Birisi öldü! Zihnimde çırpınan artık onun söyleyecek bir şeyinin kalmamış olması. Toprak yolu geçtim Dikenler battı ayaklarıma                ...

Palmiye Durağı

Resim
*Ben koca bir hayatı bir bavula sığdırıp dönüyorum şimdi bu şehirden. Ilkokul önlüğümü, ilk gençlik çağlarımı, okuldan ilk kaçışımı, ilk kez denize girişimi, annemin kurabiyelerini, kardeşimin kokusunu.. Ben bu koca şehri, memleket bellediğim bu koca şehri bir bavula sığdırıp gidiyorum. Bir defter bile almadım yanıma, kitabımın arka sayfasından yazıyorum. Gidişimi haklı bulanlar var, güçlü biri olduğumu söyleyip duruyorlar anlaşmışlar gibi. Bazıları da gitmeye mecbur edilişimi haklı buluyor. Ben yalnızca feci biçimde acı çektiğimi hissedebiliyorum. Benim şu otogarlarla alıp veremediğim ne bilmem. Yine fazlaca anlam yüklüyorum sanırım. Bazı gidişler geri dönmemelerin üzerine atılmış imzalar.* Kendimi yolcu ediyorum. Çok da hüzünlü bir görseniz. Bir tek bavul almış yanına, bavulun rengi de mavi. Muhtemelen eşyaları sırt çantasına sığmamış, bir hayat var sanırım içinde. Sırma saçları da uçuşuyor bu ılık bahar rüzgarında. Bu şehire son gelişi olduğunu bilmiyordu ama bu şehirden son ...

MÜJGÂN

Resim
Bir şehirde bir istasyon. İstasyonda bir ağaç. Ağacın altında bir kumral kadın ve bu         şehir. Kıyısı olmuş kıyısız bir kadının. Bir anıyı başka anılarla örtmeye çalışan bir kadının. Yenilmeye ve yaralanmaya meyli olan bir kadının. Ne yaparsa yapsın, başka bir anının yeni öznesi olmayı vargücüyle reddeden deniz. Yüzleşmeye mi geldin ey kumral kadın, yoksa yeni anılarla kirletmeye mi bu şehri? Karar ver! Bak oradasın başın bir zayıfça o ğlanın omuzunda. O denizde yüzen siz değil misiniz ? Uzun bir bekleyişten sonra, bir eylül gününde, sokakta ona doğru koşan sen değil misin? Şu sahilde bağırarak şarkı söyleyen de siz değil misiniz? Kadehlerinizi bir otel odasında birbirinize kaldıran siz değil misiniz? Bu istasyona indiğiniz gün, sen ona teslim olmadın mı? Kaçma! Sen başını çevirsen de göreceksin, sen kulaklarını tıkasan da duyacaksın. Sen yeni bir hayatta bile bu şehire uyanacaksın. Kime gelirsen gel, bu sahilde kaldırdığın her kadeh...

KATİLİ BİLİYORUM

Resim
Her iyi anı belki günler sonra, belki bir sabah uyanıp aynaya baktığınızda yüzünüzde ki ilk belirgin çizgileri gördüğünüzde, saçlarınızda ki ilk beyaz saç teli ile tanıştığınızda, elleriniz babaannenizin ellerine benzemeye başladığında veya bir filmin, bir kitabın kuytu köşesinde. Her nerede, ne zaman ve kiminleyseniz işte. Her iyi anı, tetikte bekleyen bir katil gibidir. Ve bu katilin aklında bu fikirden caymak düşüncesi asla yok. Insan terkedilmeye mahkum, insan her halükarda yalnızlığa esir. Her terkedilişi bir tecrübe olarak görmek eylemi bazen devredışı kalır. İşte kararlı katilimizin muhteşem performansını sergilemesi için sahneye çıkma vakti. Her anı, bir daha yaşanılmayacağının acımasız gerçeği ve tesiri ile benliğinize yapılan, süresi bilinmeyen bir saldırıya dönüşür. Sizi asıl yıkan budur aslında.. Her anıyı, her insanı ve her hissi gömerek devam etmek meselesi. Bu saatten sonra yalnız başına kalmak seçeneği daha tercih edilesidir. Zira artık katilinizi tanıyorsun...

Ruh-ı Bîmâr

Resim
Kendimi arıyorum Ankara'nın geniş kaldırımlarında, sevdiğimin kollarında. Hiçbir işe yaramamanın verdiği zulüm, kendime bile yetememenin verdiği vehim. Dostlarım! Vaziyetim epey vahim! Dünyayı izliyorum. Önümde uçsuz deniz, sonsuz gökyüzü. Çakılı kalmış gözlerim yerde ki bir çakıl taşına. Kendimi arıyorum dipsiz, kör kuyularda. Babamın nasihatlari çınlıyor kulaklarımda. Annemin saçlarımı okşayan ellerini kesip atıyorum oracıkta. "Yazmam lazım" diyorum " Biraz hüzün verin bana !" Ne yerde, ne gökte. Ne dünde, ne bugünde. Araf demişler durduğum yere. "Ne gerek var" diyorum " Ne gerek var bu kadar hüzüne?". Yazmaktan korkuyorum içimdekiler tükenir diye.  Ben bilmiyorum neredeyim, nerede tak...

Ah Nermdilâ

Resim
I Ey Dost! Sarının huzurlu sabahında Maviyle,-göğün değil- Ateşin mavisiyle Konuşuruz. Bir Ankara ayazında Tüm zihinsel korkularla Savaşın kızıl resmiydi                       -taşıyıcı II Ey Kuyular! Size düşeyaz gelene bakın Hotina vi nermdile Acılardan kaçarken Korkulara yakalanan İyi davran Ona Yalnızlık revâ III Denizlerle arasına demirler örülmüş Her gittiği yerde hor görülmüş Bir acı taşır yüreğinde Zarif ve kekremsi Annesi olmuş düşmanının ve Babası olmuş,tüm insanlığa                     ...

KİM?

Artık gitme vakti. Yolculuk nereye diye sorma. Bir rotası yok bu yolculuğun. Sadece bir terk edileni var. Bu evler hep burada durur , belki beklerler birilerini. Bu bacalar daima tüter.Benim şehrimde yıldızlar gece geç saatlerde ortaya çıkar. Ondan önce gök insanlarındır. Onlar uyur. Benim yıldızlarım çıkar ortaya. Gece geç saatlerde gök benimdir. Gözyaşım arındırır kirli göğü. Otogarlarda daima bekleyenler vardır. İnenler ise bilirler beklendiklerini. Benim yolculuğumda bekleyenim yok hiçbir otogarda. Ve bende beklenmediğimi bilirim, kırılmam. Bu yollardan daima insanlar geçer , bu kaldırımlar hiç boşalmaz. Gecenin en tenhasında bile belki bir ayyaşa, belki bir terk edilmişe yoldaştır. Kaldırımlardakiler, ya bir yere giderler ya bir yerden kaçarlar. Ben ikisi de değilim. Ben sadece ararım. Meskenim dünya değil ve bir mezar edinmeye çalışmıyorum artık. Ha bu arada evimden de kovuldum. Üzülmem. Buradaki insanlar daima yoğundurlar, uğraşırlar, çabalarlar, hırslanırlar. Zamanla...

Eylüle

EYLÜLE Yazma isteğimin nüksettiği ruhum, bedenimden sürgün yedi. Ayrı ayrı hiçbir anlamı olmayan, onları anlamlı kılan şeyin birliktelikleri olduğundan habersiz olan ruhum ve bedenim sonsuz bir keder içerisindeler. Deli gibi hayıflanıyorlar bu yoğun, bataklık misali kederden. Fakat kurtulmaya ne mecalleri var ne de istekleri. Heves etmişler hakettikleri duygunun hakkını vermeye. Hem çok yaşlı, çok yorgun ; hem çok genç, çok toy. Böyle bir zıtlıklar hengamesinin içinde çırpındıkça batan benden iki şey. Getirin karşıma "En kötü karar, kararsızlıktan iyidir!" diyen adamı. Soracaklarım var. Bu karar ölüm dahi olsa kararsızlıktan iyi midir ? Ağlamak geliyor içimden, ruhumu çok yorgun hissediyorum. Tedavisi olduğun...